deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024 youtube mp3 dönüştürücü deneme bonusu veren siteler 2024 deneme bonusu veren siteler

İNSAN VE DEĞER

Köşe Yazıları Yayın: 23 Temmuz 2012 - Pazartesi - Güncelleme: 23.07.2012 01:27:44
Editör -
Okuma Süresi: 6 dk.
1411 okunma
Google News
Gaflette olanın ömür sermayesini bozuk para gibi harcaması ve sonra sermayesinden kalan bozuklukları torun torbasına nasihat olarak vermesi kaçınılmazdır. Bilincimiz bizi her daim sorumlu tutacaktır, nasıl ki uykudan uyanmak için yanımızdakine tembihler veya çalar saat kurarsak, işte bunun gibi bizi gafletten uyandıracak bir varlığa ihtiyacımızın olduğunu bilmeliyiz. Gaflet evrensel tabir olup; hükemanın ve kudemanın tabiriyle kişinin nefsini rehber edinip, isteklerini dur durak bilmeksizin yerine getirmesi ve ne halde olduğunu bilmemesi ve bildiğini zannettiği kendisini yavaş yavaş kaybettiği gerçeğidir.  Doğu ve batı âlimleri, hikmet sahipleri, filozoflar, aydınlar, entelektüeller; yani kısacası aklını birazcık kullanmış olanlar veya nakli rehber edinip aklıyla tasdik edenlerin mülaki olduğu konu, isteklerimize gem vurmayıp, onları sürekli tatmin ettiğimizde huzuru asla yakalayamayacağımızdır.

Babanın belinden ana rahmine intikal eden varlık vaktiyle rahimde şekillendikten sonra karanlıktan aydınlığa çıkar. Sözde aydınlık olan bu sahnenin ismi, kökü Arapça “deniy” (aşağılık, alçak, basit, değersiz) olan dünyadır. Bu sahnede ayrılıklar zinciri uzadıkça uzar, rahimden kopan çocuk vaktiyle ananın kucağından ayrılır, sonra yetişip büyüdüğü yerden hicret eder, evlendikten sonra yıllarca yanında kaldığı ana babasının yanından ayrılarak yeni bir dünya kurar, ebeveyni öteki âleme göç eder, nihayetinde daha doğarken yazgısı olan ölümle karşılaşıp sahneden istem dışı veya isteyerek kendisi ayrılır. Ayrılık insanı normal şartlardan uzak olarak suskunluğa veya coşkuyla konuşmaya sevk eder. Çünkü insan nasıl ki vücuduna iğne battığında veya herhangi bir et parçası kesildiğinde çığlık atıyorsa işte vücudundan bir parça olan şey, kişi için değerli addedilen, ondan koparıldığında da çığlık atar. Başlarda çaresizce, masumca atılan çığlıklar zamanla yerini suskunluğa ve kabullenmeye götürür. “Onsuz yaşayamam” diyenlerin şu anda kahkahalarla güldüğünü görüyoruz. “Alışıyor insan her şeye”  bu alışkanlık zamanın bir ilaç gibi işlevinin olmasından değil, insanların nankörlüğünden kaynaklanıyor.  Eğer unutmak olmasaydı gerçekten herkes sinir hastası olur, zihnindeki tasavvurlar kişileri beyin kanamasına kadar taşırdı. Eğer unutmak zor durumlarda bir teselli olsaydı, şu anda olduğu gibi balık hafızalı insanlar çoğalır ve insanı insan yapan değerler tamamıyla silinmiş olurdu ki, hali hazırda durum böyledir.  

Çağımızda gaflet kişinin kendi bilinciyle ve istemiyle girdiği bir girdaptır. Çünkü değerler artık o kadar önemsenmez hale gelmiştir ki, bir mekâna girerken ayakkabılığa bırakılır ve çıkarken alınır. Kişi bozuldukça zamanın bozulduğu sonucuna varır. Gerçekten bu böyledir; etrafımızda “ zaman çok kötü, insanlar bozuluyor” gibi cümleler kuran insanların uçurumun eşiğinde olduğunu veya girdaba doğru sürüklendiği sonucunu çıkarabiliriz, hiç olmadı değerlerini ayakta tutmak için bir eylemde bulunmadığını söyleyebiliriz. Daha fazla zorlamaya gerek yok, böyle olmayabilir de…

İnsan kendisini zamanla özdeşleştirir ve öteki insanlarla kıyaslar. Şaşakaldığımızda, büyüklüğü, görkemi(nicelik) anlatmak için nasıl teşbihe başvuruyorsak, işte insanda medeniyete tabi olduğundan ve cemiyetin içinde bulunduğundan kendini (nitelik) tanımak için ötekilerle kendisini kıyaslama ihtiyacı hisseder ve kıyasa başvurur. Fiillerini meşrulaştırmak veya bir şekilde niteliğini üstün tutmak, vicdanını rahatlatmak için önce çevresine bakar, eğer iyi insanlar varsa sonra yaşadığı şehre, orası da bütünüyle iyiyse artık televizyon ve gazetede neşredilen dünyadaki vahşetleri izleyerek kendi iyiliğini ispatlayıp vicdanını bir süreliğine rahatlatabilir. Bütün bunları yapamasa bile yaptığı kötülüğe ortak arar ve en azından vicdanını yaslayabileceği bir başka vicdan bulur. Bütün bu uğraşılar ve rezaletler nihayet zamana ve insanlara atfedilerek bütünüyle yansıtılıp vahşet insanlara paylaştırılır.  Ortaya çıkan sonuç insanların ve dünyanın özünde kötülüğün olduğudur. İşte kötülükten nemalanan filozofların mantığı budur.

İyi ve kötü kavramlarını bilemeyen filozofların gerçekten henüz rüştünü ispat edememiş çocuklardan farkı yoktur. İyiyi ve kötüyü ayırt etmek ergenliğe girmemiş çocuklarda bile mümkündür, buna rağmen iyi ve kötü arasında bocalamanın tamamıyla rehbersiz ve kayıtsız insanların işi olduğunu söyleyebiliriz. Eğer sorularımızı “neye” ve “kime” göre şeklinde diretiyorsak tabii ki bu sadece aklını kullananların değil, aklını yanlış kullananların işidir.

Bütün yanlışları önümüzü koyup da oradan doğruyu çıkarmak objektif bir yaklaşım değildir, aklına fazlasıyla itimat edenlerin düştüğü bir yanılgıdır. Eğer doğru bilinirse ki, doğru bellidir; bütün yanlışlar kendiliğinden düşer. Doğrunun ne olduğuna gelince, vicdana rahatsızlık veren yanlışları deneyerek vicdanımıza doğruyu telkin edemeyiz; belki bu da bir yoldur ancak sıkıntılı ve olasılığı zor bir yoldur. Bu yazı tutarsızlıklarla dolu gibi geldi.


Tunahan Dağaşan
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.