deneme bonusu veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024 youtube mp3 dönüştürücü deneme bonusu veren siteler 2024 deneme bonusu veren siteler

İSTEM VE US

Köşe Yazıları Yayın: 21 Haziran 2012 - Perşembe - Güncelleme: 21.06.2012 18:55:45
Editör -
Okuma Süresi: 10 dk.
1909 okunma
Google News
Akıl gerçekten kullanılsaydı, kastedilen aklın insanın eyleme geçmeden önce kullanılıp, işin hissi tarafını da katarak akıl ile nihayetlendirilen, yani kafada nihayete ulaşan şeyin gerçekten insanı hatadan ve gözü ihtirastan koruyan şey olduğu gözükürdü. Akıl kullanıldıkça ihtimaller çoğalır. Bu yüzden mantığın kuvvetlenmesi önce mantığın bozulmasıyla sağlanıyor. İhtimallerin çoğalması doğruya giden yolun karmaşık bir hale gelmesine sebep oluyor. O yolu bulabilmek için mantığın tükendiği veya yarım kaldığı yerde hisler devreye giriyor. Hazzın tarafsız olmama ihtimali yoktur. İstem sadece mantığın değil, neredeyse bütünüyle hazzın pençesi altında. İki gerçek var ortada; birincisi, hazzın yaşanmadan mantık ile sonuçlandırılması, eyleme geçmek yerine girişilecek olan eylemin aptalca ve gereksiz bir hareket olduğunu gösterir. İkincisi, akıl ile sonuçlandırıldığı halde, sözde istem veya aklın fiili engelleyememesi. Bütün bunların yanı sıra bir de vehmiyat dediğimiz bir illet var, o öyle bir illet ki; istemden elde edilen haz, acı veya tatlı her ne olursa mantığın yıkılmaz sandığımız kalesine nüfuz ederek kuruntu haline gelir ve mantığı çökertir. Bu kuruntu tek başına mantığın bir oyunu değil, mantık ile hazzın beraber oynadıkları, çirkin ve çoğu kere de kaybetmedikleri bir oyundur.

İstediğimiz şeye bakalım. Elde etmek ile istemek taban tabana zıt iki eylemdir. Çünkü elde etmek her seferinde istemi biraz daha öldürür. Çünkü tahayyül edilen çoğu kere elde edilmiş olan olmaz. Hayal ile gerçek arasında uçurum varsa, insan kudretini ve tanıdığı kendine ne kadar yabancı olduğunu, işte burada anlar. Ulaşamamanın verdiği çaresizlik ve acizlik hissi bugüne kadar elde edilmiş ve istenmiş şeylerin varlığını gereksiz görecek ve bu gereksizlik kişide fikrin mazoşizmine dönüşecektir. Muhayyel hiç kavuşulamayacak bir gerçek ise, tahayyül eden tedricen müntehirdir. Ne yazık ki bu böyle olmuştur. Hayallerinin altında ezilen, tahayyül ettiği şeylerin mümkün kılınamayacağını bilen kişilerin gözlerine baktığımızda bu gerçeği daha net görebiliriz. Yavaş yavaş öldürür uslanmamış hayaller. Çünkü imkânsız hayal usun katilidir.

Bütün mantık ve kurallarının canı cehenneme denilip, bile isteye istemin ve hazzın kurbanı olunur. Ne olduğunu bildiği halde bildiğine müdahale edememek, acının bizatihi kendisidir. Tahayyül hazzı öylesine tetiklemiş, içeride öyle bir canavar peyda etmiştir ki, siz ona kement atmaya çalışırken boynunuzdaki yuların onun elinde olduğunu görürsünüz. Dışarıdan müdahale yoktur. Kendi dünyanızda olup biten bu şeylerden peydahlanan o canavar kendi dünyanızı başınıza yıkarak sizin için yeni bir dünya oluşturur. Sizin için oluşturulan, yani sizinle beraber var olan bu dünyada istediğiniz şeyler için harekete geçmeme sebebini sorguladığınızda, hayal ile gerçek arasındaki çelişki yüzünden haddinizi bilemediğinizi görürsünüz. Hududunu bilmeyenin ise kudreti geniştir, öyle ki kudretini sınırlamamıştır.   Bu sebeple yavaş yavaş istemin altından beliren kendini bilmeme endişesi korkuya dönüşerek elde edeceğiniz şeyi zihninizde anlamsız hale getirir. Aslında tek başına korku istemin temelindedir. Gerçekten istediğiniz şey aslında kavuşmak istediğiniz şey değildir. Kavuştuğumuzu düşündüğümüz zaman ne olacağını düşünelim. Olacak tek bir şey vardır; o da istediğimiz şeyin aslında o olmadığıdır. Daha ötesinde bir şeyler istediğimizin sonucuna varırız. Bu yüzden kavuşmak korkutur. Çünkü tahayyül ettiğimiz şeyin,  aslında istediğimiz şey olmadığını gördüğümüz zaman hayal kırıklığına uğrarız. 
 
İstemek, eğer istediğimizin ne olduğunu bilirsek kavuşamasak bile tek başına hazzın kaynağıdır.  Bu öyle bir hazdır ki ölüme yakın duyulan acının şiddeti bile bu hazzı bastıramaz. Sonucu ne olursa olsun, bu haz hiçbir engeli ve ahlaki değeri tanımaz. Çünkü arzu edilene duyulan iştiyak veya tutku öylesine büyümüş ve büyüyecektir ki, tutku duyduğumuz şeye kavuşma istemi yerini acıya yönelimli tutkuya bırakacaktır. Bütün bu olanlar olmak zorundadır. Çünkü sadece istemek, sadece kavuşmak veya sevmek yetmez. Neticede istemek hiçbir şeyin yetmeyeceğini gösterecektir.

Rousseau Söylev adlı eserinde tutkuya dair şu tespitleri yapmıştır:

“insanın kalbini harekete geçiren tutkular arasında çok şiddetli ve karşı durulmaz bir tanesi vardır ki, bir cinsi ötekisi için mutlak surette gerekli kılar; bütün tehlikelere meydan okuyan, bütün engelleri deviren ve çılgınlaştığı anlarda, korumakla görevli olduğu insan türünü yok etmeye daha elverişli görünen korkunç bir tutkudur bu. Utanma-arlanmasız, ölçüsüz ve izansız bu zincirden boşanmış hayvanca deliliğin pençesinde kıvranan ve her gün kanları pahasına aşklarının kavgasını veren insanlar ne olacak?”(s.157.)

Tutku, tutuklanan insan için belki sebebini bilmediği ve iradesi dâhilinde(bu sözü daha önce tutuklandığım birisine söylemiştim, yani “iradem dâhilinde değil” demiştim.  Aslında bizzat sevdiğim kişiye dolaylı olarak söylemiştim. O ise sanırım sadece bir şeyler söylemek için “ erkeklerde farklı oluyor tabi” diyerek durumu normal seyrine çekmek istedi, oysa tutkunun cinsiyet ve meşruiyet ile alakalı bir durum olmadığını hatırlamakta fayda olduğu gibi hali hazırdaki duruma meşruiyet kazandırma gibi bir niyetin saçmalığını da belirtmek lazım) olmayan aşırı bir istem olurken, ötekiler tarafından uslanmamış bir delilikten ibarettir. Van Gogh’un tuvaline vurduğu boyaların, yani renklerin tadına bakması anlatmak istediğimiz şeye örnektir.  Verlaine’nin ispirto ile kafayı çektikten sonra belki şuursuzca sarıldığı kalem yazma tutkusunun göstergesidir.

İstem ile usun çatışması neticesinde us, seçici geçirgen özelliğini kaybedip her sahaya şüpheyle ve korkusuzca girebilecektir. Düşüncede yasaklanmış sahalara girebilme cesareti ve mutlak çözüm arayışları, usun bulanıklaşması ve ruh hastalığını beraberinde getirecektir.  Bunalım, manya, melankoli ve buna benzer psikolojik rahatsızlıklar… İstemin us ile mutlak bilgiye ulaşma çabasını Schopenhauer etkili bir şekilde açıklar:

“Çıkarlarımızı alabildiğine bozan, gururumuzu inciten ya da dileklerimizin gerçekleşmesini önleyen nesneleri elimizden geldiğince düşünmemek isteriz. Dikkatle, ciddi bir şekilde araştırmak için, bu şeyleri aklımızın karşısına koymak, ne kadar çetin gelir bize. Kendine karşı olan şeyin, aklın incelemesinden geçirilmesini istemeyen istemin direnmesinde, cinnetin zihne saldırabileceği nokta vardır… İstemin, bir bilginin elde edinilmesine karşı direnmesi öyle bir seviyeye ulaşır da, o işlem bütünüyle yerine getirilmezse, istem bunları görmeye dayanamadığından, bazı unsurlar ya da durumlar, akıldan bütünüyle kaldırılmış olur; derken gerekli bağların yerine getirilmesi için, açılan uçurumlar keyfe göre doldurulur, böylece cinnet ortaya çıkar. Çünkü akıl, istemi memnun etmek için kendi niteliğini bırakmıştır; insan artık var olmayanı hayal etmeye başlar. Bununla birlikte bu şekilde doğan cinnet, dayanılmayacak bir acının unutulmasıdır; altüst olmuş, yani istemin son çaresidir bu.
Bugün çağımız insanının keyifle ve rahatça yorumladıkları tablolar, heykeltıraşlar veya okudukları kitaplar pek de keyifle ve rahatça ortaya çıkmamıştır. Çoğu istem ve usun çelişkili ürünüdür. Her bireri, intiharın beşiğinde sallanarak büyümüştür.  Ruh hastalıkları uzmanı Jean Fretet “Delilik” adlı eserinde bu konuyu irdelemiştir:

“Şüphe yok ki insanlık, hastaların kendisine borçlu olduğundan çok hastalara borçludur. Ruhları hasta olan büyük sanatkârların sayısı az değildir. Victor Hugo’nun oğlu evlendiği gün tımarhaneye giriyor. Raspail’da bir nevi taciz hezeyanı, Carpeaux’da ise kıskançlık hezeyanı görüyoruz. Rousseau melankolikti; Wagner, Oscar Wilde, Saint-Saens, Shakespeare, Michel-Ange, Benvenuto Cellini homosexuel idiler; Maikovski, Gerard de Neval, Coquelin, Vatel manyaktılar; Pascal isterikti; Dostoyevski, Vangohg, Flaubert sar’alıydılar; Verlaine en güzel mısralarını ispirto ile mest olduğu anlarda yazmıştır.”

Bütün bu olanlardan gördüğümüz ve anladığımız istem ve usun çelişkili dünyasında aklın, mutlak çözüm arayışını nihayete erdirememesi neticesinde, tutkunun bir alana kilitlenmesiyle o alanda bu konunun üstü kapalı izahının yapılmaya çalışıldığı ve sanatçının eserine yansıttığından kendisinin anladığı ile dışarıdan gözlemlenenin farklı olduğu sonucudur. Bu sebeple anlamamak istem ve us arasındaki bağlantı ile tutkunun tabiatını düşünmeyenler için kaçınılmazdır. İşte bunun gibi anlaşılamamak ise bu konunun derinlemesine üstüne gidenlere özgüdür.  Meseleyi üstünkörü geçmek isteyenler pekâlâ geçip kendi değerlendirme ölçütleriyle konuya yaklaşabilirler. Ancak sorun zaten buradadır; onlar bu ölçütleri kabullenmişler ve hakikati tutku ile araştıranlar için doğrudan yargılamalarda bulunurlar. Çünkü düşünceden mahrum olanların direk kabullendikleri şeyleri berikiler istemin ve usun cenderesinde çözüme kavuşturma gayretindedirler.


Tunahan Dağaşan
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.