deneme bonusu veren siteler acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024 youtube mp3 dönüştürücü deneme bonusu veren siteler 2024

İYİLİK VE ÇAĞIN BUDALASI

Köşe Yazıları Yayın: 15 Haziran 2012 - Cuma - Güncelleme: 15.06.2012 00:44:52
Editör -
Okuma Süresi: 9 dk.
1989 okunma
Google News
Yani kötülük bizden kötülük beklemesin. Çünkü biz, binlerce kötüye rağmen iyilikten ödün vermeyerek saf, budala, ahmak, enayi ve buna benzer birçok sıfatla muttasıf olmaya hazırız. Kötülük yapıldığında iyilikle karşılık vermemek bunca zamandır yaptığımız iyiliğin, Nietsche’nin tabiriyle “üstünlük orgazmı” olduğunu gösteren rahatsız edici bir gerçektir.  Kurnazlığın çirkinliği, gözü açıklığın vermiş olduğu gururla savaşı ve entrikayı tercih edenlerin zavallılığını gözden kaçırmamalıyız. Çünkü onlar kolay olanı ve nefislerinin söylediğini tercih ettiler. Bu, iktidar sahibi olmaktan çok kendisine mağlup olan acizlerin zavallılığı değil de nedir?   Aristo “üstün insan”ı şöyle anlatır:

"Kendini boşuna tehlikeye atmaz. Çünkü onu kaygılandıran pek az şey vardır. Ama önemli durumlarda hayatını bile seve seve verir. Bazı şartlarda, yaşamanın anlamı olmadığını bilir. İnsanlara yardıma koşar, kendisine yardım edildiğindeyse utanır. İyilik, bağışlamak bir üstünlük belirtisidir. İyilik görmekse bir alçalmadır. Kamu gösterilerine katılmaz. Sevdiği sevmediği ortadadır. İnsanları ve nesneleri umursamadığından dürüst davranır, açık konuşur. Gözünde hiçbir şey fazla büyük olmadığı için, hiçbir şeye karşı da fazla hayranlık duymaz. Ancak dostuna karşı alttan alır, yoksa bu tür davranış bir köle özelliğidir. Garaz nedir bilmez, olayları unutur, yürek incitecek şeyler üstünde durmaz. Konuşmak için can atmaz. Övülmesi ya da yerilmesi onu ilgilendirmez. Düşman da olsa, başkaları hakkında kötü konuşmaz, ancak o kişi kendi kendinin düşmanıysa iş değişir. Ağır başlı davranır, sesi toktur, sözleri ölçülüdür; telaşlı değildir, çünkü pek az şey onu kaygılandırır; hiçbir şeye fazla önem vermediği için de hiddete kapılmaz. Cırtlak ses, acele adımlar, kaygı içindeki adama yakışır. Hayatın cilvelerini vakar ve sükûnetle karşılar, az sayıdaki askerini büyük bir savaş stratejisi ile yöneten usta bir general gibi içinde bulunduğu durumdan elinden geldiğince yararlanır. En iyi dost kendisidir, yalnız kalmaktan hoşlanır, erdemi ve yeteneği olmayan kişinin en büyük düşmanı ise kendisidir, yalnızlıktan o korkar."

Aristo aslında çağımızın budalasını anlatmaktadır! Çağın gereklerine göre davranan, insanları hoşnut etmek için takla atan soytarılar, ne yaptığını bilmeyen ve dahası yaptığı şeylerin doğru olduğunu düşünen kesin kararlı ve kurnaz kişilikler için Aristo’nun tarif ettiği “üstün insan” hamakatın mümessili olmaktan başka bir şey değildir. Yukarıdaki satırları okuduğumuzda mutlaka Aristo’ya hak veririz. Fakat “üstün insan” vasıflarını gördüğümüz kimseye saf, budala, ahmak, gerizekalı, enayi gibi sıfatları yapıştırmaktan da geri durmayız. Bu çağımızın insanının ne olduğunu bize gösterir. Çünkü okuduğuna hak verip, uygulandığında onu kötülemek akıldaki noksanlığı ve daha kötüsü söz ile amel bir olmadığı için ikiyüzlülüğü göstermekledir. İşin daha kötüsü sergilenen ikiyüzlülüğün meşru bir hale getirilerek çağın gereği olarak algılanıp, neredeyse bu rezillikleri cennetin anahtarıymışçasına insanlara sunup, benimsetmeye çalışan sözde kurnaz ve gözü açık insanların sahte gayretleridir. Bu insanlara “İyilik nedir?” diye sorulacak olsa,  binlerce süslenmiş cümleler kurarak iyiliği tanımlarlar. Bunu söylemekten geri durmayacağım; çünkü onların tanımladığı iyilik, kötülüğün belki de ta kendisidir. Kendi tanımlarını ve kendi düşüncelerinin sarsılmaz doğru olduğunu sanan, haklının her daim kendisi olduğunu zanneden, kendisine “Acaba haksız mıyım?” diye sormayan, bir şekilde iktidarını ispat etmeye çalışan hamakat sahibi bu insanlar öylesine kirlenmiştir ki, bütün faziletlerinin altında habis bir niyet, çirkin bir surat ve ikiyüzlü bir işgüzarlık vardır. Böylelerinin yaptığı iyilik, en büyük kötülüktür. Doğrusu böylelerine yaptıkları iyilikten ötürü ceza vermek gerekir. İyiliğin altında yatan niyet iki nevidir: Birincisi halis, ikincisi habis. Habiste iki türdür ki, bunlardan birincisi niyetinde habislik düşüncesiyle rahatsız olup sancısını çeken-aslında bu habis sınıfında değildir-, ikincisi rahatsızlık vermeyip eyleme geçen ve menfaat gözetilerek, yeri geldiğinde dile gelebilecek veya nümayiş olsun diye kendi nefsini körükleyip kibrini tatmin edenlere ait olan. Düşüncede kalıp niyetini sorgulayan ve bunun sancısını çekenlerin alnından öpmek gerek, bunun yanı sıra nümayiş ve menfaat gözetenlere söyleyecek sözümüz dilimizin ucunda kalsın.

İnsan denilen mahlûkun kusur, kabahat, çirkinlik, ihtiras, kin, öfke, sevinç, şaşkınlık, kısacası bütün fazilet veya rezilliklerine şaşmak, şaşırarak bakmak gerçekten şaşkınlığa gereksinim duyulan konunun kendisidir. Çünkü insanlara şaşırmak edimi, insanları gerçekten tanımamış ve bilmemiş olmaktan geçer. Bütün bunları söylerken iddiamız “dünyadaki bütün insanlar kötüdür, iyi kalmadığı gibi bütün iyiliklerin altında kötülük bulunur” gibi saçma bir felsefe değil elbette. Bunun yanı sıra bu felsefeyi de bütünüyle reddetmiş değiliz.
    
Bir dostum bana şöyle demişti: “Ana ocağından ayrılıp üniversiteye geldiğimden beri, bu saçma öğretilerin usulsüzce verildiği tuhaf diyarda öğrendiğim bir tek şey varsa o da, insanların birbirlerinin kuyusunu nasıl kazdıkları, birbirlerinin arkasından dehşet verici sözleri acımadan nasıl sarf ettikleri, yüzüme gülenlerin sırtımdan hançerledikleri, sevginin nasıl nefrete dönüştüğü, severken nasıl öldürülür, gülerken nasıl zehirlenir, iyilik yaparken nasıl bir menfaat bekleyebilirim, kendimi nasıl bu rezillerin güruhuna kabul ettirebilirim?

Kötülüğü öğretmeyin bana, ben cemiyete insan varlığının tiksinilesi vasıflarını öğrenmek ve bu rezaletlere şahit olmak için girmedim. Öğrenmek işin içine yavaş yavaş süzülmektir. Tıpkı bir girdaba gözünü dikip sürekli bakanın, girdabın içine çekilmiş olması gibi... Kötülüğü öğrendim de ne oldu? Nihayet bütün kötüler yüzünden iyilikten ödün vermek zorunda kaldım. Bende bu reziller diyarında mahvoldum... Beynimi, kalbimi, fikrimi, zikrimi zehirlediler. Ana ocağındaki sıcak masumluğun yerini, dışarıda duygu katillerinin soğuk ve iğrenç nefesleri aldı. Bütün bunlara duyarsız kalmak mı? İnsanları olduğu gibi kabullenip tutkularına ve tabiatlarına boyun eğip, onları bir sosyolog veya psikolog gibi incelemek mi? Güldürmeyin beni! Sahte fikirlerinizi başınıza çalın, sizin duyduğunuz ve desteklediğiniz şeyler yaptığınız değil yapamadığınız ve özlemini çektiğiniz şeyler…  Dışarıdan gözüken ile içeriden gördüğünüz bir olmalı sizin. İşte bu saçmalığınıza saygı duyarım! “

Başka bir dostuma bir akşamüstü, baharın serinliğinde “özlediğin bir şeyler var mı?” diye sordum. Konumuz “özlem”di. O da biraz düşündükten sonra şu ilginç ve harikulade cevabı verdi: “Dürüst olmanın özlemini çekiyorum.”  Hemen sonra aklıma bu cevabın bütün yorumları sıralandı. Aklıma gelen ilk şey topluma, zamana ve mekâna rağmen dürüstlük olgusunun değişebilirliği oldu! Çünkü bu zamanda böyleydi. Biraz sohbeti uzatınca dostumla vardığımız kanı hemen hemen aynıydı. Sıkıntı; çağın budalası olmaktı. Doğru bildiğini, her şeyi bir kenara bırakarak yapma korkusunun benliği sardığını anladık. Çevrenin dehşet verici baskısı dürüst olmayı engelliyordu. İyilikte yapılan baskı dahi olsa insan baskısı ile yapılan her şey dürüst olmayı engelliyordu. Hatta biraz ileri götürürsek kanunlar ve ceza dahi dürüst olmayı engelliyordu. Bu misali Ovidus’un sözü ile destekleyelim:

Quae quia  non liceat non facit, illa facit
Sadece yasak olduğu için günah işlemeyen, günah işliyor demektir.

Not: Okuyucularımın fikirlerine saygı duyarım. Hiçbir zaman fikirlerimin sabit ve doğru olduğunu savunmam. Doğru düşündüğüm gibi yanlış da düşünebilirim. “Bu böyledir” diyerekten düşüncelerimin doğruluğu hususunda inat etmeyeceğim gibi okuyucularımı yazdığım yazıya inandırmak ve onları bazı hususlarda ikna etmek gibi bir çabada olmayacağım. Ben sadece var olanı farklı bakış açılarıyla yorumlayacağım. 


Tunahan Dağaşan
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.