deneme bonusu veren siteler acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu deneme bonusu veren siteler 2024 youtube mp3 dönüştürücü deneme bonusu veren siteler 2024 deneme bonusu veren siteler

ROUSSEAU'NUN PINARI VE KRİSTAL SU

Köşe Yazıları Yayın: 05 Temmuz 2012 - Perşembe - Güncelleme: 05.07.2012 03:30:50
Editör -
Okuma Süresi: 9 dk.
1680 okunma
Google News
Yetinebileceğin şey belki mutlaktan uzak olarak yorum yapmak ve nesneleri kullanarak sevginin gücünü veya ezici üstünlüğünü dile getirmek, sevginin acısını ekmeğin üstüne sürmek gibi şeylerdir. Mutlak ifadeler kullanmak gerçekten öyle olduğu için değil, öyle olduğuna veya olacağına çok yaklaştığın, yaklaştığını zannettiğin içindir. Kim bilir belki öyledir, belki de düşündüğün veya tahmin ettiğinin tam aksidir.

    Sevgi göstermek için sevgi görmek gerekmez illa ki. Kılı kırk yararcasına çözümlemeler, şefkat ve merhametten mahrum olanların çocukluk tahlilleri, yani ilm-i nefs (psikoloji) veya ilm-i mantıkla mutlak değildir bugünün değerlendirilmesindeki ölçütler. Merak edilen her zaman sevginin gösterilme ihtiyacıdır. Kimisi uluorta haykırarak gösterir sevgisini, kimisi konuşmayarak; çünkü konuşmaması ve uzak durması gerekir bazen, kimisi her zaman yanında olarak, kimisi utanır sevgilinin gözlerine bakınca; od sarar benzini, kızarır olgunlaşmış bir domatesin dalından koparılacağını öğrendiği misal, kimisi kesilmeyi bekleyen bir koyunun tedirginliğiyle, kimisi kabul etmez sevgisini; çünkü sevgisinin ona yüklediği acı onu bezdirmiştir hayattan ve kabul etmediği gibi kalbine zulmeder; olmaması gereken olmuştur zannıyla, determinizmin(gerekircilik) iğrenç soluğunu üfler yüreğine…  Her insan bir şekilde gösterir sevgisini, kimisi Oscar Wilde’nin deyimiyle “öldürerek” gösterir, kimisi yaşatarak gösterir. Konuşan diline yükler, konuşamayan nesnelere yükler ana dilini; mesela çiçeklere,  çocuklarına, belki sevmediğine inat veya bebeklerin meramını anlatması için anadili yerine gözyaşını kullandığı gibi söyleyemediği için gözleriyle, gözyaşlarıyla konuşur, içten içe ağlar. Ama tamamlayıcıdır sevgi, mutlaka tamamlar işlevini; kendisini gerçekleştirmek için. Vaktiyle yarım bırakılmış, mahrum edilmiş, gösteril(e)memiş bir sevgi, mutlaka bir zaman sonra başka bir kalpte doyumunu tamamlar. Aile efradından bazısına, bir kardeşe mesela, şartlar el versin veya el vermesin eğer ilgi, şefkat yani sevgi gösteril(e)memişse ilerleyen zamanlarda mahrum edilmiş olan sevgi, edilenin kişiliği ölçütlerinde bir başka kişiye mutlaka yönelecektir. Çünkü gösteril(e)memiş sevgi, mahrum edilenin kişiliğindeki birisini gördükçe kişiye ya vicdan azabı veya acı, ıstırap verecek ve merhamet bir müddet sonra mahrum edilmiş kişiyi unutturmak veya geçmişin telafisi için yerini aşka bırakacaktır.

 Rousseau “İtiraflarım” adlı eserinde şöyle söyler;

    " Bu konuma halen bulunduğum yerin durumunu da ilave edin. Güzel bir kadının evinde barınıyor, kalbinin derinliklerinde onun suretini okşuyor, gündüz her an onu görüyorum; gece bana hep onu hatırlatan eşyalarla çevriliyim ve onun yatmış olduğunu bildiğim bir yatakta yatıyorum. Ne kadar çok uyarıcı! Bunları gözünün önüne getiren herhangi bir okur bana çoktan yarı yarıya ölmüş gözüyle bakabilir. Oysa tam tersine beni mahvedecek olan şey, hiç olmazsa belli bir süre için kurtarıcım oldu. Onun yanı başında yaşamanın büyüsüyle, günlerimi hep orada geçirmenin yakıcı arzusuyla kendimden geçmiş bir halde, yanımda olsun olmasın, onda asla şefkatli bir anne, sevgili bir kız kardeş ve candan bir dosttan başka bir şey görmüyordum. Benim için dünyada var olan tek kadın o idi; bana ilham ettiği duyguların doyum olmaz tatlılığı duygularımın başka hislere uyanmasına fırsat vermediğinden, ona ve mensup olduğu tüm cinse karşı bana güvence oluyordu."( roussaue, itiraflar)

    Hemen bu itiraflardan sonra, özellikle yukarıdaki satırların son kısmında yer alan –şefkatli bir anne, sevgili bir kız kardeş ve candan bir dosttan başka bir şey görmüyordum.- satırlardan, Rousseau’nun annesinin, onu doğururken öldüğünü,

-soon after Jean Jacques' birth he lost his mother... He says " ı cost my mother her life, and my birth was the first of my misfortunes."(ROUSSEAU, Henry Grey Graham,s.2)
(Jean Jacques doğumundan hemen sonra annesini kaybetti. O şöyle söyler; ben annemin hayatına mal oldum ve benim doğumum ilk talihsizliğimdi.)

...and took refuge under the roof of Madame de Warrens, who, having formerly acted to wards him the part of a mother...(Edinburgh Encyclopedia, DAVİD BREWSTER)

Vaktiyle ona annesinden bir parçaymış gibi davranan Madame de Warrens, Rousseau'yu kendi himayesi altına aldı.(“Hiç olmazsa belli bir süre kurtarıcım oldu.”)- babasının ise Rousseau 10 yaşındayken hapse mahkûm edildiğini kaynaklardan öğrenince tamamlanmamış,  mahrum edilmiş bir sevginin Madam Dö Warens adlı dul ve varlıklı bir kadına yöneldiğini seyrediyoruz. Bu sevginin tamamıyla mahrumiyetten kaynaklandığını söylemiyoruz, belki bilmediğimiz onlarca şey, mesela tutku Rousseau’nun tabiatında Warens’i vazgeçemeyeği bir kadın haline getirmiştir. Belki biraz ileride tıpkı annesinin onu terk ettiği gibi o da Warens’i terk edip bir başkasına(Paris’te kaldığı otelin hizmetçisi olan Therese le Vasseur’a)  sevdalanacaktır. Terk edilmiş bir kimsenin terk etme girişimi çoğu kere başarıyla ve sorunsuzca tamamlanır; çünkü terk edilmişlik duygusu terk etmeyi ve edilmeyi şaşılacak bir halden çıkarır ve gayet tabii hale getirir. Vaktiyle kaderin gösterdiği, terk için malzeme olarak kullanılır.

    Dünya öyle bir hale gelmiştir ki, gerçekten bazen kötülük yaptığımızda şunu söyleriz: “Nihayet bende insanlaştım.” Bu aşağılık yerde gerçekten sevgiden başka bir ilaç, bir tedavi metodu göremiyorum. Mutlak çözümün sevgiyle harmanlanmış bir fedakârlık ve merhamet olduğunu söylemeden edemem. Sevginin doğuşunu Rousseau’nun pınarından dinleyelim, ne kadar da dinlendirir bizi kristal suyun sesi;

     "... suyun ancak kuyulardan çekilebildiği kurak yerlerde, ister istemez kuyuları kazmak için birleşmek, hiç olmazsa kuyuların kullanımı konusunda uyuşmak lazım geldi. Sıcak memleketlerde toplumların ve dillerin doğuş nedeni bu oldu.

    İlk aile bağları kuyu başlarında oluştu, iki cinsin ilk buluşmaları da oralarda gerçekleşti. Genç kızlar ev işleri için su almaya, genç erkekler de sürülerini sulamaya geliyorlardı. Orada çocukluktan beri aynı şeyleri görmeye alışmış gözler daha hoş şeyler de görmeye başladılar. Kalp bu yeni nesneler karşısında heyecanlandı, bilmediği bir cazibe onun vahşiliğini azalttı. Yalnız olmamanın zevkine vardılar. Farkında olmadan su daha gerekli oldu, sürüler daha sık susadı: aceleyle geliniyor, istemeye istenmeye geliyordu. Hiçbir şeyin saatleri göstermediği o mutlu çağda, hiçbir şey onları saymaya zorunlu kılmıyordu; zamanın, eğlence ve can sıkıntısından başka öncüsü yoktu. Yılları devirmiş yaşlı meşelerin altında ateşli bir gençlik adım adım vahşiliğini unutuyordu: insanlar yavaş yavaş birbirlerini evcilleştiriyorlardı. Birbirleriyle anlaşmaya çabalarken, karşılıklı açıklaşmayı öğrendiler. İlk şenlikler de orada yapıldı: ayaklar sevinçle sıçrıyor, telaşlı jestler yetersiz kalıyor, ses tutuklu vurgularla ona eşlik ediyordu; birbirine karışmış arzu ile zevk aynı anda ve birlikte hissediliyordu; hakların gerçek beşiği de sonunda orası oldu; pınarların saf kristalinden aşkın ilk kıvılcımları fışkırdı."

    Elhasıl, konunun geniş kapsamlı olması sebebiyle sıkıştırmak zorunda kaldığımız bu konu, aslında gerçekten daha geniş bir zaman diliminde ve zeminde incelenmeli.  Rousseau’nun hayatı ile fikirleri arasındaki bağlantıyı takdir edersiniz ki iki sayfada anlatamayız.  Sevginin anlatımına gelince, onu zaten tüm dünya konuşuyor, eğer sevgi olmasaydı gerçekten yaprağın rüzgârda savrulacağından şüphe ederdim.  Bütün duygular ondan çıkar ve gene ona gider. İyiyi veya kötüyü sevmek; sonuçta sevmek…


Tunahan Dağaşan
#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.